31 Ocak 2012 Salı

otobüs yolculuğu - içimde


Gidiyorum, bir otobüs yolculuğu yine. Yıllar önce çok heyecanlanırdım 16 saat süren tren yolculuklarında. Sonra şehir arası yolculukta otobüs bileti alabilince artık yaşım ilerlemişti,
15-16 yaşında biri idim, bazı şeyler imkansızlaşmıştı, bazı şeyler için çok geçti, ama hala umudum olduğunu sanıyordum, umudum varmış gibi enerjimin yakınlarımda bir yerlerde olduğunu hissediyordum, yanıldığımı derinden biliyordum, fakat çok sonra bile anlamadım. Anlatmak gerek bu sıkıcı şeyleri, yoksa sanki asla geyik yapamayacağım, asla sohbette amacım sadece sohet etmek olmayacak, yudumlayacağım her çayda nefes çekince aklıma geçmiş gelecek. Anlatıp da kurtulmak lazım. En azından benzer hüzünleri sürekli yaşasamda karşımdakinin beni anladığını, anlamaya çalışma gayretine sonunda vazgeçse de birazcık girdiğini, benim karşımdakinin beni anlaması için daha fazla bişi yapamayacağımı anlayıp artık başka şeylerden de bahsedebileceğim. Sanki yakın zamanda doğmuşum gibi hissediyorum, yaşadığım tüm acılar, tüm ağlamalarım, tüm can sıkıntılarım, tüm çekingenliğim sanki yaşadıklarımı bu yolculukta küçültülmüş bir paket halinde hızlıca hissedince sanki daha dün çocukmuşum gibi hissediyorum, sevmişim, ve şimdi yanlızlığımı yaşıyorum, sadece 3 gün gibi. 4. günde neler olacak diye o yalancı umudun beni kandırmaya çalışmasına aldırış etmiyorum. "sen üzülme canım benle herşey güzel olacak" diye fısıldıyor güzel bi kız, ona güvenmek istiyorum, onun beni hiç bırakmayacağına inanmak istiyorum, ama inanamıyorum. Yanlızlığımla başbaşayım. Yaş 15-16 idi. Elazığdan mersine gidiyordum, ama sanki mersinden elazığa gidiyorum gibi hissediyorum. Sanki sevdiğimden ayrılıyor gibi değil de sanki ona yaklaşıyor gibi hissediyorum. Otobüs 304 olmalı idi, lüks geliyordu o zaman, oturduğumuz yerin üstünde kıyafet falan koymak için ayrılmış bölmelerin üstünde mavi küçücük lambalar vardı. Demiştim ki kendime ben bu yolculukla artık başlayacağım, yeni biri olacağım, beni beğencekler, vauw be nasıl biriymiş diyecekler, süperman olacam, bilgisayar olacam. Şimdi öyle düşüncelere sahip diilim, ama öyleydim. Aslında beni herkesin beğenmesini değil, bi kişinin, hatta herhangi bir kişinin beğenmesini istiyordum. Hiç başlayamadım. Başlayamamın sebebini aradım, bulamadım, kişisel gelişme kitapları okudum, yine bulamadım. Kişisel gelişim kitaplarının insanları kandırmalarından dolayı onların hepsinden topluca nefret ediyorum artık. Şimdi düşünüyorum, başlamak diye bişi yok, başlayacak bişi yok. Hayatın içindeyiz. Kimse için bişi yapılmaz, başkası için bişi yaparsan sen sen olmazsın, sen kendin olmazsan yaşamamış olursun. Yani kimse için bişi yapmıyorum, aslında hiçbi zaman yapmamıştım, ama öyle olması gerekiyor diye vicdan azabı çekiyordum, şimdi vicdan azabı çekmiyorum, beni ben olduğum için sevmiyorsa zaten hiç sevmiyor demektir. Bu olgunluğa erdiğimde, yalnızdım artık, yanlızım, ölüm gibi. Bu yüzden hiç doğmamış gibi hissediyorum bazen, öylesine yanlız, yanlız bir taş gibi, ne kimse onu sallamış, ne kimse onu görmüş, ne de önemsemiş. Başkası için bişi yapmaktan kastım, başkası için mesela hırs yapmak. Yoksa fedakarlık ya da iilik yapmak onurlu davranışlar olabilir, ama başkası için hırs yapılmaması gerekir kanaatindeyim. Velhasıl kötüyüm, sebebini bilmiyorum, kusura bakmayınız anlatamıyorum, bilmiyorum.