15 Ağustos 2012 Çarşamba

yine nöbet - enstantane


niçin kolum kaşınıyor acaba diyerek gözlerimi açtığımda
üzerime konan kara sinekten olduğunu anladım. Yanımda oturan şöförü dikkatlice dinlemeye çalışıyordum, "hınıs aslında fena değil, ama sonrası bozuk" diyordu, acaba bi önceki cümlesi neydi, haklısın demek istedim öylesine ama çok alakasız gider diye bi iki saniye önce kurduğu cümleyi hatırlamam gerekiyordu, öncesinde oğlunun muşta askerlik yaptığını söylemişti, ama bu iki cümle arasındaki cümle neydi, hatırlayabilirim dedim kendime, zorladım ama olmadı, bi iki saniye sonra içimdeki gevşek yavşak karakterime dayanamayıp haklısın dedim. İki gündür nöbet tutuyordum, nöbet bitince böyle ova falan gördüğüm için yaşama sevinci ile dolabilirdim, ama bir sürü derdim sıkıntım olduğu için, bi de uykusuzluktan başım ağrıdığından dolmadım. 40 km lik yolu yarı uyuyarak geçirdiğimden nasıl bittiğini anlamadım, ama minibüsten sonra öğle güneşinde yürürken gözlerimin ara ara kararıyordu, "az kaldı" dedim kendi kendime. Ve açık olan köşe takımına uzandım. Uykum gelmiyordu. Eski sevdiğim sevgilim olmayan kız arkadaşa mesaj attım, mesajlaşmalar arasında on beşinci dakikada uyuyakaldım. Cebim çaldı, saat 19:07 idi, bayramda nöbetleri nasıl tutacağız diye soruyor, aslında böyle seçeneğimiz falan yok, ya çift çift tutacaksın, ya da gün aşırı. Iyi ki kalkmışım, iftara yirmi dk var. Soğan ve biberi doğradım, kızarırken kuşbaşı eti koydum, hastanede iki gündür yemek yiyemiyordum, çünkü yemek yoktu denilebilir, salçalı suda iki erişte yüzüyor, al sana çorba, yada haşlanmış pirinçe pilav diyorlar, sahurda da daha fazla tuzlu olamayacak zeytin, bi tane alırsan bi haftalık tuz ihtiyacını karşılamış olursun. Sonra içine bi adet sarmısağı ezip koydum, sarımsağı severim, sonra suyu bitmek üzere iken domatesi koydum, suyu az kalmış diye içine bi litre su koydum, 50 dk sonra artık yemek kararmak üzere idi, pişmiştir dedim, ama etler pişmemiş, çok acıkmıştım, suyuna bandırıp yedim. Sarımsağı çok olmuş, iğrendim, kalan yemeği çöpe attım. Uykum vardı yine, uyudum, saat 03:00 gibi kalktım, rüyamda eski kız arkadaşımla istanbulda vapurdaydık, ön tarafında kenarda oturuyorduk, güneş batıyordu, koyu maviye doğru gidiyordu herşey, hiç bişey yolunda değildi belki ama mutlu gibiydim, biraz romantikti. Aklıma orta okulda iken okuduğum bi aşk romanı geldi, adanada geçiyordu, yazarın ismi muzafferli bişi olabilir, ağlamıştım sonunda, ve yazarı arayıp, anlattıkları gerçek mi diye sormak istedim, bunu çok istedim, çünkü gerçek değilse ağlamama gerek kalmayacaktı. Sonra aynı yazarın başka romanlarını da okudum. Onlar da çok gerçekçi idi. Adamın her romanı için bi hayat yaşamış olma ihtimali yoktu. Acaba gerçek mi diye sorguluyorsak, bu yazarın başarısını gösteriyor olabilir, ya da yazar gerçek olan birçok şeyi birleştirip gerçek olmayan bi kurgunun üzerine kullanmıştır. Yazarı suçlamamam gerekiyor, yaşamadan yazmak nasıl mümkün olabilirdi. Yürek bu, yürekte olan bitenler, kocaman dalgalar oluşturabiliyor, bu dalgaları anlatıyorlardu. Akşam yemekten doymadığımdan bişeyler yapıp sahur yemek istiyordum, muzlu puding almıştım, 1 litrelik bi cezvem vardı, sütü çok severim, pudingi attım, karıştırıyorum, iyi de karıştırıyorum, yanmış koktu, daha hızlı karıştırdım, daha çok koktu, sonra bi ağız aldım, yanmış süt hiç hoş bişey diil, lavobaya döktüm, cezvenin dibi yanık, kaynar suda yarım saat yıkadım ama geçmedi, cezveyi de çöpe attım. Sonra bilgisayarda bişeyler izlerim diye takılırken, 20. dakikalarda yine uykum geldi, uyudum. Kalktığımda ertesi günün akşamı olmuştu. Acıkmıştım, midem bulanıyordu, bişey yemediğim halde, sanırım evi kaplayan sarmısak kokusu yüzünden, kalkacak hal bulamadım kendimde, yine uyudum, uyandığımda ertesi günün 03:00 ü olmuştu. Yine eski kız arkadaşım aklıma geldi, çok tatlı idi, mutluluğa benzer bi beyazlıkta teni vardı, özledim, sarılmak istedim, aramak, öylesine konuşmak istedim ama sevgi gereği rahatsız etmemem gerekiyordu. Tekrar uyumak istedim, ama artık koltukta uyumak istemedim, yerde uzandım. Kaç gündür adam gibi yemek yemediğimden üzüldüm. Bundan 5 gün önce yine evde idim, o zaman da sucuk almıştım, sucuğu severim, 40 TL ye şahin sucuk, sonra başka sucuklar da aldım, hepsinin berbat tatları vardı, yiyememiştim, burda Narman'da ramazan boyunca açık hiç bi restaurant yok, kıymalı, soğanlı, domatesli, ve sahanda yumurtayı da geçen ay çok yaptığımdan biraz bıktım. Yine uyudum. Kalktığımda saat 6 idi. Işte şuan yazı yazıyorum. Eşyaları toplamam lazım, birazdan başlayacak iki günlük nöbetimden sonraki boşlukta bu evden taşınmam lazım, hastane fırsat bulduğum her dakikada uyusam iyi olur ki taşınabileyim. Sıçmak istiyorum, sıçamıyorum diyorsanız bi acile gelmeyin ya, ya da gecenin bi vakti gelmeyin. Serum meraklısı hastalar, serumun içinde su var, ama gerizekalılar bilmiyor, mucize gibi düşünüyor, isotonik %0.9'u tuz olan bi sudur, ya da %3, %5 dextrose (şeker) li serumlar var, yani şu bardakla içtiğiniz suyun az şekerlisi ya da tuzlusu. Bana serum takar mısın? Sana bi takacam. Başkalarına antidepresan yazabiliyorum, kendim antidepresan kullansam mı bilmiyorum, ilaçlarla sarhoş ya da gereksiz mutlu olmak, hayatı bence anlamsızlaştırıyor, adam gibi çekmek lazım acıları, kimsesizsen kimsesiz, yanlızsan yanlız. Hayatı tiye almak lazım, gülüp geçmek, başka yolu yok, çünkü bitmiyo hayat, ama onu ben hiç yapmıyorum.