Yalnızlıktan, daha fazla uyuyamadım. Sonra dayanamayıp kendimi dışarı attım.
Öğle
gibiydi. Yolun ortasında bir dilenci, değişik bir stille
dileniyordu, rock müziğini andırıyordu, ama hiç müzik
dinlememiş gibi sadece kendine özgü bir tarzı vardı, kendi
kendine söylenen bir takım kelimeler zamanla kimsenin anlaması
umudunu kaybedince tamamen anlaşılmaza dönmüş, tüm dikkatini
verince türkçe olduğunu ancak anlayabiliyorsun. Çalışmak
dururken dilenmenin düşük bir davranış görüp tasvip etmem. "En
azından insan biraz düzgün dilenir" dedim içimden. Sonra
kendimi adamın yerine koydum, ben de kimsenin anlamasını
umursamazdım, çünkü zaten beyhude bir çaba diil miydi
anlaşılmak. Beni anlayan var mıydı? Benim de kendime özgü bir
tarzım yok muydu? Sadece özlüyordum. Özlediğime kavuşmanın,
sevdiğimle konuşmanın bir yolunu arıyordum, dilsizdim ona karşı,
sözümü iletemiyordum, rüyalarda bile ulaşamıyordum, insanın
rüyalarında ağlaması çok kötü bişey. Yıllardır yaşanan
duygularımdan kimin ne haberi vardı. Ben de mutluluk dilenmiyor
muydum hayattan? Özendim dilenciye.