15 Nisan 2013 Pazartesi

hayatın gerçekleri - içimde


"Ahmet" adını duyduğunda aklına geliyor muyum?
Ben adını duyduğumda 2-3 saniye kendime gelemiyorum, hatta çoğu zaman adındaki hecelerden birine rastladığımda da öyle, iyi ki o hecelere çok az rastlanıyor, eskiden ise o heceler seni bana yaklaştırır gibi hissettirirdi, özlemim o sahte yakınlaşmada azalırdı, aklıma gelmezdi ki o heceler en acı duraksamalar yaşatacak. En kötü acı çekme şekli beklemek gibi geliyor, ruhun ızdırabı bedenden büyük, dünyalar sığmaz, ölümü istetir. Sonsuza kadar beklemek, bekleyişin bitmeyeceğini bilmek büyük acı. Birçok insan seviyor, seviliyor, ve sevildiği tarafından terkedilip, sevildiğinin yeni biriyle mutlu bir şekilde yaşadığına şahit olabiliyor. Burdan aklıma iki sonuç çıkarma geliyor, biri sevgisi yalanmış, ama yaşananlar oldukça gerçekçi bir şekilde hatıranınca yalan olamayacak kadar deliller sunuyor. Diğer sonuç ise esrarengiz bir bilinmeyiş. Bu bilinmeyiş acaba sevildiğinin hafıza kaybı olabilir mi gibi çaresiz bir sonuç çıkarma akla getiriyor, ama mantıksız geliyor. Neden bilmiyorum. Ve insanlık tarihinde milyarlarca aynı "neden?" var, aynı feryat, aynı gözyaşı, aynı çaresizlik var biliyorum. Milyarlarca başkası ile aynı şeyi paylaşmak, yaşadığının şeyin gerçekliğine bir gerçeklik daha katıyor, yani uyanmak istediğiniz gerçek dünyanın gerçekliğinden kurtulamamak gibi. Dağlara benim gibi birçok kişinin, çaresizliğini elleri arasına alıp da bakması, daralmasını hiç değiştirmemiştir. Manzaranın büyüklüğü, çaresizliğinizin, bekleyişinizin, acınızın ölümden sonra da kurtulanamayacağını daha iyi anlamanızı sağlar. Zaman kavramı düşüncelerinizden çıkar, yarın veya dün, hepsi aynı gerçek. Bazısının geceler odada bir ses istemesi, müzik kuş ya da televizyon, bu gerçekliği ya da upuzun süren, sürüp de bitmeyen duraksamaları azaltmak içindir, bende pek işe yaramadığından tercih etmem, sensizliği çekerim, çektim, çekiyorum, çekeceğim, kendi isteğim olmadan, zorla. Ağlamak biraz rahatlatıyor, saniyeden daha kısa süren unutmalar yaşatıyor, soluk alırken, soluk almayı unuttuğunuz anda. Bu ızdıraba bir kelime aradım ama bulamadım, "sensizlik" kelimesi duygularımı açıklıyor ama kavratmıyor, sezdirtmiyor. Nerde bıraktıysan ta ordayım, ellerini son tuttuğum yerdeyim. Biz terkedenleri merak ediyoruz, şuan ne yapıyor bu gece vakti, az tahmin edilebiliniyor gerçi, onlar bizi hiç nerdeyiz ne yapıyoruz neden hiç merak etmiyor, kimsenin bilmediği insanlarız, kimsenin aklına gelmeyiz, ölsek bilenimiz yok. En sonunda mutlu olmak için neler yapabilirim diye düşünürüm. Artık düzenli olmak gerektiğini düşünüyorum. Senden ayrıldıktan sonra hiç dolabım düzenlemedim. Çok ev değiştirdim ama. Artık tek başımayım, acı çekiyoruz. Bir zamanlar kurduğumuz aşk, hayal, beraber yaşamayı umduğumuz sevinç yalanı yüzümüze vurup gerçekle kalıyoruz. Yaşamayı oynamayı sürdürmek zorundayız. Sensiz gördüğüm yaprakların, gökyüzünün, güneşin gerçek olmadığını düşünürdüm, halen öyle. Yalnızlığımı paylaşacak kimse yok, kendim çekiyorum. Sessiz ölüm gibi karanlık bir perde iniyor dünyama. Sessizlik bunalıma giriyor. Bir yerde gece sahilde ay var, hafif meltem var, sonsuza kadar yanımda olması gereken kişi orda, rüyalarımın kızı orda, sen ordasın, ben yokum.