"Ahmet" adını duyduğunda
aklına geliyor muyum?
Ben adını duyduğumda 2-3 saniye kendime
gelemiyorum, hatta çoğu zaman adındaki hecelerden birine
rastladığımda da öyle, iyi ki o hecelere çok az rastlanıyor,
eskiden ise o heceler seni bana yaklaştırır gibi hissettirirdi,
özlemim o sahte yakınlaşmada azalırdı, aklıma gelmezdi ki o
heceler en acı duraksamalar yaşatacak. En kötü acı çekme şekli
beklemek gibi geliyor, ruhun ızdırabı bedenden büyük, dünyalar
sığmaz, ölümü istetir. Sonsuza kadar beklemek, bekleyişin
bitmeyeceğini bilmek büyük acı. Birçok insan seviyor, seviliyor,
ve sevildiği tarafından terkedilip, sevildiğinin yeni biriyle
mutlu bir şekilde yaşadığına şahit olabiliyor. Burdan aklıma
iki sonuç çıkarma geliyor, biri sevgisi yalanmış, ama yaşananlar
oldukça gerçekçi bir şekilde hatıranınca yalan olamayacak kadar
deliller sunuyor. Diğer sonuç ise esrarengiz bir bilinmeyiş. Bu
bilinmeyiş acaba sevildiğinin hafıza kaybı olabilir mi gibi
çaresiz bir sonuç çıkarma akla getiriyor, ama mantıksız
geliyor. Neden bilmiyorum. Ve insanlık tarihinde milyarlarca aynı
"neden?" var, aynı feryat, aynı gözyaşı, aynı
çaresizlik var biliyorum. Milyarlarca başkası ile aynı şeyi
paylaşmak, yaşadığının şeyin gerçekliğine bir gerçeklik
daha katıyor, yani uyanmak istediğiniz gerçek dünyanın
gerçekliğinden kurtulamamak gibi. Dağlara benim gibi birçok kişinin,
çaresizliğini elleri arasına alıp da bakması, daralmasını hiç
değiştirmemiştir. Manzaranın büyüklüğü, çaresizliğinizin,
bekleyişinizin, acınızın ölümden sonra da kurtulanamayacağını
daha iyi anlamanızı sağlar. Zaman kavramı düşüncelerinizden
çıkar, yarın veya dün, hepsi aynı gerçek. Bazısının geceler
odada bir ses istemesi, müzik kuş ya da televizyon, bu gerçekliği
ya da upuzun süren, sürüp de bitmeyen duraksamaları azaltmak
içindir, bende pek işe yaramadığından tercih etmem, sensizliği çekerim, çektim, çekiyorum, çekeceğim,
kendi isteğim olmadan, zorla. Ağlamak biraz rahatlatıyor, saniyeden
daha kısa süren unutmalar yaşatıyor, soluk alırken, soluk almayı
unuttuğunuz anda. Bu ızdıraba bir kelime aradım ama bulamadım,
"sensizlik" kelimesi duygularımı açıklıyor ama
kavratmıyor, sezdirtmiyor. Nerde bıraktıysan ta ordayım, ellerini
son tuttuğum yerdeyim. Biz terkedenleri merak ediyoruz, şuan ne
yapıyor bu gece vakti, az tahmin edilebiliniyor gerçi, onlar bizi hiç nerdeyiz ne yapıyoruz neden
hiç merak etmiyor, kimsenin bilmediği insanlarız, kimsenin aklına
gelmeyiz, ölsek bilenimiz yok. En sonunda mutlu olmak için neler
yapabilirim diye düşünürüm. Artık düzenli olmak gerektiğini
düşünüyorum. Senden ayrıldıktan sonra hiç dolabım
düzenlemedim. Çok ev değiştirdim ama. Artık tek başımayım,
acı çekiyoruz. Bir zamanlar kurduğumuz aşk, hayal, beraber
yaşamayı umduğumuz sevinç yalanı yüzümüze vurup gerçekle
kalıyoruz. Yaşamayı oynamayı sürdürmek zorundayız. Sensiz
gördüğüm yaprakların, gökyüzünün, güneşin gerçek
olmadığını düşünürdüm, halen öyle. Yalnızlığımı
paylaşacak kimse yok, kendim çekiyorum. Sessiz ölüm gibi karanlık
bir perde iniyor dünyama. Sessizlik bunalıma giriyor. Bir yerde
gece sahilde ay var, hafif meltem var, sonsuza kadar yanımda olması
gereken kişi orda, rüyalarımın kızı orda, sen ordasın, ben
yokum.