Sanki gücüm kalmamış gibi.
Ertelemenin veya ertelememenin farkı yok acıları. Avuntu bulmaya
çalışmak kuruntum olmuş.
Mutlu imiş gibi davranmak da yorucu,
çünkü öyle davranmak öyle olmanı sağlamıyor hiç; yüzümü
aşağıya doğru yöneltmek de yorucu, çünkü nereye kadar
üzülecez. Mesela gürültüsü ortalama bir insanı rahatsız eden
melodisi iyi trans pop bir şarkıyı dinliyorum, ritmi ile
karamsarlıktan coşkuya girmeye çalışıyorum. Olmuyor. Ya da
güneş doğuyor şehrin üstüne, milyonlarca yıldır olduğu gibi.
Ve o ışıktan, yeni bir gün, yeni çiçekler açmış, huzur
bulmaya, yenilik hissi yaşamaya çalışıyorum. Olmuyor. Ya da
seher sonrası Elazığ'ın yine yenilik kokan soğuk meltemini
hissediyorum. Ne yapayım sen yoksun. En sevdiğim Elazığ'ın soğuk
asit gibi ekşimiş ayranını içiyorum, sen de olmalıydın içerken
diyorum. Ve güneş batıyor, sıkıntılarımla daha da sıkılıyorum.
Senin geçtiğin yerlerden artık çok uzağım. Senin ve belki benim
için de saçma, ama seni hissetmenin tek yolu o yerlerdi. Yanlızlık
çekilmez bişi diilmiş, sevmek özlemek zormuş. En çok özleyenler
sevenler annelerdir. Annelere ve insanlara çok iyi davranıyorum,
onların sevgisini kazanırsam sanki seninkini de kazanacakmışım
gibi geliyor. Herşey gibi geliyor. Ama olmuyor. "Birazdan gelecekmişsin gibi" olurdu, ve gelirdin eskiden. Uzaksın. Geçitlerden zamandan ışık yıllarından
boyutlardan uzaksın. Benim sessiz halimi severdin sen, öyle sessiz,
öyle çekingenim hala. Hayat devam ediyor.